20 Ekim 2020

NUTUK,  TARİHİ BİR KAYNAK SAYILABİLİR mi? (1)

CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul müftüsünü ziyareti sırasında İstanbul müftüsüne Atatürk'ün nutkunu hediye etmesinin ardından geçen hafta bu konuda yeni bir gelişme daha oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Devlet Bahçeli'ye hitaben “Siz bizim milliyetçiliğimizi bilmezsiniz. Biz Suriye'deki Türkmenlere tırlar dolusu yardım gönderdik. Hem de ne yardımı gönderdik? Arapçaya çevrilmiş nutuk gönderdik” diyerek övündü.

Sosyolojik bir vakıa ile karşı karşıyayız. CHP'liler evinin en yüksek rafında Kur'an-ı Kerim bulundurup da hiç Kur'an-ı Kerim'i okumayan bazı Müslümanlara benziyorlar. CHP'lilerin de kutsal kitapları Nutuk'u hiç okumadıkları belli. Cumhuriyetin kuruluşu yılları sırasında Mustafa Kemal ile diğer kurucu paşalar arasındaki iç hesaplaşmaları, can ve mal  emniyeti olmayan, günlük  yiyecek ekmeği dahi bulunmayan Suriyeli Türkmenler ne yapsınlar ki? İşte bu yüzden İsmet İnönü dahi Cumhurbaşkanı olduğu 12 yıl  boyunca Nutuk'u bastırmamıştı. Nutuk'a sonradan sahip çıkanlar, darbecilerin devirdiği Demokrat Partililerdir.

Nutuk, yazıldığı dönemde Cumhuriyet Halk Fırkası umumi reisi olan Mustafa Kemal Atatürk'ün 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde, 1919'dan 1927'ye dek kendisinin faaliyetlerini özetlediği konuşmasının metnidir. Atatürk, Nutkunu Mecliste okumaya 15 Ekim 1927 başlamış, Nutkun Mecliste okunuşu 6 gün sürmüştür.

“Nutuk” Meclis zabıtlarında 22 sayfa tutmaktadır. Meclis saat 10'da açılmış, geçmiş zabıt özetinin okunması, milletvekillerinin mazbatalarının kabulü gibi kısa süren bazı işler görüldükten sonra Paşa'nın konuşmasına sıra gelmiştir. Paşa gün boyu konuşmuştur. (Doğan M.2014:328).

Akif Emre, Resmi İdeoloji tarafından Nutuk'un nasıl bir kutsal kitap haline getirildiğinden şöyle bahseder: Geçenlerde bir sanatçının nutuk hakkında söyledikleri, bizdeki lider ve ideoloji algısının dini muhtevadan sıyrıldığı kanaatimi yeniden gözden geçirmeye sevk etti. İtiraf edilmemiş bir kutsallığın, dini bir bağlanma duygusunun laik ve çağdaş görüntü içinde ne kadar derinlerde canlı olduğunu düşündürdü: "Nutuk, bu dünyaya indirilmiş en son kitaptır. (Emre,2019:166).

* * * * *

Nutuk dışındaki bütün tarihi vesikalar, Samsun'a çıkış hikayesi başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı Tarihi'nin Nutukta ve İnkılap Tarihi kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını göstermektedir.

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, kendinin kurucu aktör olmadığı hiçbir tarihi olayı ve tarihi belgeyi dikkate almamış ve önem vermemiştir. Dolayısıyla Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi kurguladığı kendi şahsi tarihidir denilebilir. Uzun yıllar bizdeki tarih yazımında Nutuk eksenli bir bakış vardı. Nutuk, Atatürk'ün kendi bakış açısı ile yazılmış bir metin olduğu için doğal olarak tarihçilerin alternatif görüşlere yer vermemelerine ya da alternatif görüşlere fazla yönelmemelerine sebep olmuştur. (Demirel,2011:127).

Şimdi Nutuk'un nasıl tek taraflı bir tarih anlatımı olduğunu maddeler halinde ele alalım:

 

1) Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya Çıkarken Aldığı Padişah ve İstanbul Hükümeti Desteğinden Bahsetmemektedir

Halbuki M. Kemal Paşa'nın Padişah'la arasında özel ilişkiler söz konusudur. Padişah, Paşa'ya güvenmekte ve bu yüzden de, onu Anadolu'ya görünüşte asayiş için ve fakat geniş yetkilerle çok daha farklı bir mücadele için görevlendirmektedir. Son görüşmeleri bunun açık bir delilidir. M. Kemal Paşa bu son görüşmeyi her defasında farklı şekilde anlatmaktadır. Hatta 1930'larda ABD Büyükelçisi Sherril ile görüşmelerinde krokisini dahi çizmiştir. M. Kemal Paşa'nın bu son görüşmeye ne kadar önem atfettiğini, Erzurum Kongresi'ndeki konuşması açıkça ortaya koymaktadır. (Doğan M.2014:329).

İsmet Bozdağ da Atatürk'ün ‘Sultan Vahdettin'in yaveri' olduğunu, Erzurum Kongresi'ne ‘Hazret-i Şehriyari kordonlarıyla' geldiğini, Samsun'a doğru yola çıkmadan bir gün önce ‘sarayda padişahla yemek yediğini' ertesi sabah da ‘içeriği net olarak söylenmeyen' görevin kendisine verildiğini anlatıyor. Bozdağ, Mustafa Kemal'e verilen "gizli" görev yanında, tanınan yetkilerin de, Osmanlı tarihi içinde yalnızca Köprülü Mehmet Paşa'ya verildiğini öne sürüyor. Çünkü Mustafa Kemal'in Samsun'a yolculuğunda sadece askeri değil sivil müesseseler de emrine veriliyor. (Bozdağ,1972).

Genelkurmay ATASE Arşivi'ndeki bir belge bize Mustafa Kemal Paşa'nın yanında hiç de azımsanmayacak büyüklükte bir "karargâh" götürdüğünü göstermektedir. Bu belgeye göre Bandırma vapuruna 20 subay, 5 memur, 50 küçük subay ve 51 de silahsız küçük subay bindirilecek, yanlarına 17 binek hayvanı, 49 katır vs. ile 4 tane de otomobil verilecektir. (Türkmen,2010:146).

Mustafa Kemal'e devletin örtülü ödeneğinden bin altın lira da peşin olarak verilir. Bu ödemeyi yapan Dönemin Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Mustafa Kemal'i Samsun'a giderken uğurlamaya gidenler arasındadır. Mustafa Kemal'e devletin örtülü ödeneğinden bin altın lira da peşin para veren Dönemin Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, sonradan 150'liklerden ilan edilince  tabi olarak kendisini savunacak bir vaziyeti de kalmaz.

Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Cebesoy'un naklettiğine göre; M. Kemal 3'üncü Ordu Müfettişliğine atanırken, İsmail Fazıl Paşa ile Mehmed Ali Bey'in rolleri anlaşılıyor. Atanma rolü dışında Mehmed Ali Bey'in, Dahiliye Nezareti örtülü ödeneğinden 1.000 altın lirayı da M. Kemal'e tahsis ettiği bilinmektedir. Rauf Bey'in anılarında yazdığına göre, M. Kemal Samsun'a giderken uğurlamaya gelenler arasında Mehmed Ali Bey de varmış. M. Kemal'in İsmail Fazıl Paşa'nın çevre ilişkilerini iyi değerlendirdiği, ikna edici ve etkileyici kişiliği olayların gelişinden anlaşılmaktadır. (Cebesoy,2007: 33-34).

Kaldığmız yerden devam edeceğiz inşaallah…